Definecilik, yasa dışı bir uğraş olmasına rağmen, bazı bölgelerde tarihî ve kültürel mirasın izini süren insanların dikkatini çeker. Türkiye’nin birçok bölgesi gibi, Isparta da definecilerin ilgisini çeken önemli illerden biridir. Peki ama neden? Defineciler neden özellikle Isparta’yı tercih eder? Bu sorunun cevabı, Isparta’nın tarihsel geçmişi, coğrafi yapısı, kültürel söylentileri ve bazı bölgelerdeki kontrol zayıflığıyla yakından ilgilidir.
1. Tarihî ve Arkeolojik Zenginlik
Isparta, antik çağlarda Pisidia olarak bilinen coğrafyada yer alır. Bu bölge, Roma, Bizans, Helenistik ve hatta daha eski dönemlerden izler taşıyan pek çok antik kente ev sahipliği yapar. Sagalassos, Antiocheia (Yalvaç), Adada gibi antik yerleşim yerleri bu zenginliğin başlıca örneklerindendir. Bu antik şehirlerde yapılan resmi kazılarda çok sayıda sikke, heykel, mezar yapısı, tapınak kalıntısı ve diğer arkeolojik buluntular çıkarılmıştır.
Defineciler, bu tür alanlarda resmî kazılarda ortaya çıkarılamamış olabilecek eski eserlerin izini sürmeyi umarlar. Özellikle antik kentlerin çevresindeki dağlık, kırsal bölgeler veya ormanlık alanlar, definecilerin sık sık kazı yaptığı yerlerdir. Bu yerlerin geçmişte önemli ticaret yolları üzerinde bulunması ve zengin medeniyetlere ev sahipliği yapması, gömü ve değerli eşya bırakıldığı inancını pekiştirir.
2. Coğrafi Yapının Uygunluğu
Isparta’nın coğrafyası, defineciler için oldukça elverişli koşullar sunar. İl genelinde yüksek dağlar, ormanlarla kaplı vadiler, kayalık yamaçlar ve ulaşılması zor mağaralar bulunur. Bu tür yerler, definecilerin gizli kazı yapmasını kolaylaştırır çünkü bu alanlarda denetim daha seyrek yapılır ve köylerden ya da şehir merkezinden uzak oldukları için dikkat çekmeden çalışmak daha mümkündür.
Ayrıca bazı eski köyler ya da terk edilmiş yerleşim alanlarında, taş ev kalıntıları, harabeler ve yıkık yapılar defineciler tarafından “saklama yeri” olarak değerlendirilir. Bu yerlerde yapılan kaçak kazılar, çevreye ve kültürel mirasa büyük zararlar verse de, defineciler bu alanları riskli ama potansiyelli görür.
3. Efsaneler, Rivayetler ve Halk Arasında Dolaşan Hikâyeler
Isparta’da, tıpkı Türkiye'nin pek çok yöresinde olduğu gibi, halk arasında dilden dile dolaşan çeşitli gömü hikâyeleri ve efsaneler vardır. Bu rivayetlerde genellikle, Osmanlı’nın son dönemlerinde ya da Cumhuriyet’in başlarında Isparta’dan göç eden Rum ve Ermeni halklarının geride altın, ziynet eşyası veya değerli eşyalar bıraktığı anlatılır.
“Filanca tepenin altında küp varmış”, “falan köydeki taşın altında sandık bulunmuş” gibi söylentiler, kulaktan kulağa yayılır ve definecilerin hedef listelerine girer. Bu söylencelerin çoğu asılsız olsa da, zaman zaman yapılan kaçak kazılarda bulunan birkaç eski obje, bu rivayetleri daha da canlı tutar.
4. Denetim Eksiklikleri ve Koruma Açıkları
Isparta’nın birçok tarihi bölgesi Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmış olsa da, bazı daha az bilinen veya kırsal bölgelerde bulunan kalıntılar ne yazık ki yeterince denetlenememektedir. Özellikle antik yerleşimlerin dışında kalan doğal mağaralar, terk edilmiş köyler ya da bilinmeyen höyükler definecilerin kaçak faaliyet yürüttüğü yerler hâline gelmektedir.
Koruma altına alınan yerlerde bile, gece yapılan kazılar, yasadışı dedektör kullanımı ya da sahte izin belgeleriyle giriş gibi yöntemlerle defineciler tarihî değerlere zarar verebilmektedir. Özellikle güvenlik güçlerinin sık denetim yapamadığı dönemlerde bu durum daha da yaygınlaşmaktadır.
5. Kültürel Mirasın Ticarete Dönüşme Arzusu
Bazı kişiler, defineciliği yalnızca meraktan değil, maddi kazanç elde etme amacıyla yapar. Antik sikke, heykel, mozaik veya süs eşyalarının yurt içinde ve dışında alıcı bulması, bu yasa dışı faaliyeti cazip kılar. Isparta gibi tarihî zenginliği yüksek bir bölgede bu tür değerli eserlerin bulunabileceğine inanılması, definecilerin bölgeye yönelmesinde etkili olur.
Defineciler, Isparta’yı tercih eder çünkü bu bölge hem tarihî zenginlikler barındıran antik kentlere hem de gizli çalışmaya uygun coğrafi koşullara sahiptir. Ayrıca halk arasında dolaşan efsaneler ve söylenceler, gömü arayan kişilerin ilgisini çekmeye devam eder. Ancak unutulmamalıdır ki, definecilik yasadışıdır ve Türkiye’nin kültürel mirasına büyük zarar verir. Bu tür faaliyetlerin önlenmesi ve toplumun bilinçlendirilmesi, hem kültürel değerlerimizi korumak hem de gelecek nesillere aktarmak için son derece önemlidir.