Isparta’nın Eğirdir Gölü ve Hoyran Gölü arasında bulunan bağlantının azalmasına ilişkin açıklamalarda bulunan Dr. Öğr. Üyesi Meltem Kaçıkoç “İki gölün şuan tam anlamıyla birbirinden ayrıldığını söyleyemeyiz ” dedi.

Türkiye’nin dördüncü büyük tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü, yıllardır Hoyran Gölü ile doğal olarak bağlantılı şekilde aynı havzayı besliyordu. Ancak son yıllarda artan sıcaklıklar, yağışlardaki azalma ve tarımsal sulama nedeniyle göl seviyesinde düşüş yaşandı. Bu süreç, iki göl arasındaki bağlantının azalmasına yol açtı. Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Meltem Kaçıkoç, Eğirdir ve Hoyran Gölü üzerinde yaptığı değerlendirmeleri KFK Ajans ekibi ile paylaşarak, bilimsel çalışmaları aktardı.

“Fiziksel olarak Eğirdir ve Hoyran tarafı arasında halen daha süre gelen bir su akışı söz konusu”

Eğirdir Gölü ve Hoyran Gölü’nün ikiye ayrılmadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Meltem Kaçıkoç, iki göl arasında halen daha su bağlantısının olduğunu belirtti.
Kaçıkoç “Eğirdir Gölü, Türkiye’nin ikinci en büyük tatlı su kaynağı olup ulusal ölçekte içme suyu güvenliği ve bölgesel tarımsal üretim için kritik bir rol üstlenmektedir. 2024 yılında tamamladığımız modelleme çalışmaları, mevcut su kullanımları ve iklim koşulları devam ederse, göl seviyesinin 913 m kotunun altına düşeceğini ve gölün “Kemer Boğazı” bölgesinden ikiye ayrılacağını ortaya koymuştur. Son günlerde Eğirdir Gölü’ndeki su seviyesi düşüşleri, özellikle Kemer Boğazı bölgesinde daralmanın belirginleşmesiyle daha gözle görünür hale gelmiştir. Şuan en kurak dönemi temsil eden aylarda olduğumuz için bölgedeki daralma çok belirgin gözle görülür hale geldi. Ancak, şuan iki gölün tam anlamıyla birbirinden ayrıldığını, 913 metre su kotuna ulaştığını söyleyemeyiz. Fiziksel olarak Eğirdir ve Hoyran tarafı arasında halen daha süre gelen bir su akışı söz konusu” dedi.

Açıklamasının devamında, Eğirdir Gölü’nün su seviyesinde yaşanan düşüsü hızlandıran etkilerin, 2016’dan bu yana iklim değişikliğinin tetiklediği kuraklık ve kontrolsüz sulama faaliyetleri olduğunu vurgulayan Kaçıkoç, “Elbette yıllardır süre gelen bu olumsuz etkilerin giderilmesi de zaman alacaktır. Modelleme sonuçlarımız, sulamada kısıtlama, damla sulamaya geçiş, atıksu geri kullanımının tarımsal sulamada değerlendirilmesi ve göle ek su transferi gibi bütüncül önlemlerin sistematik olarak uygulanması halinde, gölün kısa vadede minimum işletme seviyesi olan 914,62 metre kotunun üzerine çıkabileceğini, orta ve uzun vadede ise ekolojik açıdan sağlıklı kabul edilen 916 metre kotuna ulaşabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, Endişeyi eyleme dönüştürerek, bilimsel verilere dayalı adımlar atarak, gölün geleceğini güvence altına almak mümkündür. Bu nedenle Eğirdir Gölü’nün korunması için karar vericilerin, bilimsel bulgulara dayalı acil ve entegre yönetim stratejilerini hayata geçirmesi kaçınılmazdır” şeklinde konuştu.

“Ortaya Çıkabilecek Siyanobakteri Artışı Suyu Güvenliği Açısından Ciddi Bir Tehdit Oluşturuyor”

Su seviyesindeki düşüşün, yalnızca miktar açısından değil, aynı zamanda su kalitesinde bozulma risklerini de artırdığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Meltem Kaçıkoç, “Eğirdir Gölü gibi sığ göllerin su seviyesi değişimlerine karşı hassas yapısı dikkate alındığında, bu tür dalgalanmalar ekosistem işleyişinde köklü dönüşümlere yol açabilir ve makrofit baskın berrak rejimden, fitoplankton baskın bulanık rejime geçişe neden olabilir. Olası rejim değişiklikleriyle birlikte ortaya çıkabilecek siyanobakteri artışı ve su kalitesindeki bozulma, gölün içme suyu güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturacaktır” açıklamalarında bulundu.

Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın koordinasyonu ile kuraklık riski altında olan göllere ilişkin eylem planları hazırlanması için harekete geçildiğini söyleyen Kaçıkoç, “Bu noktada, Devlet Su İşleri (DSİ), Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve ilgili diğer kurum ve kuruluşların teknik desteği ve yönlendirmesi hayati önem taşımaktadır. Ancak yalnızca merkezi otoritelerin çabası yeterli değildir; yerel yönetimler, çiftçiler, balıkçılar ve bölge halkı da bu sürece aktif şekilde dahil olmalıdır. Tüm paydaşlar iş birliği içinde hareket etmediği takdirde alınan kararların uygulanabilirliği sınırlı kalacak, gölün geleceği geri dönüşü olmayan bir noktaya sürüklenecektir” ifadelerini kullandı.

Kaynak: KFK Ajans