Washington Examiner
ABD’li analist Michael Rubin, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi gidişatını analiz ettiği makalesinde Erdoğan sonrası bir çöküş ve olası bölünme senaryosu çiziyor. İşte tartışma yaratan o görüşler…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile olan ilişkisi meyvelerini veriyor; Trump yönetimi, F-35 Müşterek Taarruz Uçağı’nın Türkiye’ye satışını hızlandırmak için harekete geçti. Erdoğan’ın damadı tarafından yönetilen Türkiye’nin savunma sanayii, askeri teknolojiyi tersine mühendislikle kopyalıyor ve milyarlarca dolar kazanıyor; bu teknoloji sıklıkla dünyanın en baskıcı rejimlerine satılan insansız hava araçları ve diğer silah sistemlerini içeriyor.
Bu sırada, Türkiye destekli isyancı grup Hay’at Tahrir el-Şam, 8 Aralık 2024’te Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirdi ve şu anda bu ülkeyi yönetiyor. Suriye, tarihsel olarak Türkiye için bir tehdit olsa da – iki ülke 1997’de neredeyse savaşa giriyordu – bugün Türkiye, Suriye’deki baskın diplomatik ve ekonomik güç konumunda. Suriye’nin yeniden inşasından yalnızca Erdoğan’a yakın şirketler milyarlarca dolarlık ihaleler kazanacak.
Ülke içinde ise, Erdoğan’ın en büyük rakiplerini cezalandırmadan hapse atması, onu güçlü hissettiriyor. Bu zaferini tamamlayan şey ise, yıllarca süren bombalamaların ardından Kürtleri ateşkese zorlaması ve silah bırakmalarını sağlaması.
Ancak görüntüler aldatıcı olabilir. Erdoğan kendini Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden canlandıran bir sultan olarak görse de, Türkler onu muhtemelen ülkenin çöküşüne sebep olan kibirli bir lider olarak hatırlayacak. Enflasyonun yüksek olduğu ve Türk lirasının hızla değer kaybettiği bir ortamda, Türkiye'nin refahı bir seraptan ibaret. İran’daki İslam Devrimi’nden sonra yaşam standartlarının bölge ülkelerinin çok altına düşmesi gibi, Erdoğan’ın yavaş ilerleyen İslami Devrimi de Türk orta sınıfının çöküşüne işaret ediyor.
Bir düşünün: Trump, ABD’nin en gelişmiş savaş uçağının satışını onaylaması için Kongre’ye baskı yapıyor olabilir ama Erdoğan’ın sadece Trump’a odaklanması ve Kongre’yi yok sayması, Türkiye’nin Washington’daki etkisini büyük ölçüde azalttı. New York Belediye Başkanı Eric Adams vakasından sonra, birçok siyasetçi artık Türklerle ilişki kurmanın fazla riskli olduğuna inanıyor. Eskiden birkaç yüz üyeye sahip olan ABD Kongresi’ndeki Türk Dostluk Grubu, bugün bu sayının yalnızca üçte biri kadar üyeye sahip.
Trump şimdilik ABD–Türkiye ilişkilerini ayakta tutabilir, ancak bu ilişkilerin üzerine kurulduğu ortak çıkarlar çökmüş durumda. Türkiye’nin imajı artık zehirli; ne Cumhuriyetçiler ne de Demokratlar onu savunmak için öne çıkıyor.
Türkiye’nin Suriye’deki kumarı da geri tepecek. Yurt dışında İslamcıları dış politika aracı olarak kullanan her ülke — Suudi Arabistan, Pakistan ve Suriye en belirgin örneklerdir — sonunda bunun bedelini ağır ödedi. Geçici Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şaraa şimdiden başarısız oluyor; ancak Erdoğan’ın güçlendirdiği radikaller, onlarca yıl boyunca bölgeyi ve Türkiye’yi terörize edecek.
Türkiye’nin Kürtler üzerindeki zaferi de Pirus zaferinden ibaret. Erdoğan, Kürtleri küçük düşürmeye çalışıyor ve ateşkes yürürlüğe girdiğinden bu yana anlamlı bir barış müzakeresini reddediyor. Türkiye destekli Suriye hükümeti onları yok etmeye çalışırken, Kürtlerin gidecek başka yeri kalmadı – ya Türkiye’nin dağlarına ya da İstanbul’un kenar mahallelerine sığınacaklar. Çatışmalar yeniden başladığında, belki de dış destekle, savaşın merkezi doğrudan Türkiye’nin kendisi olacak. Türkiye’nin yıllardır, belki de onlarca yıldır süren sakinliği sona erecek.
Ancak Türkiye’nin Hamas’a verdiği destek, son darbeyi vuruyor. Erdoğan’ın Filistin bağımsızlığına yönelik sert savunusu, Türkiye’ye kendi başına dönecek bir emsal yaratıyor. Hamas’ın terörünü meşru mu sayıyor? O halde, aynı mantıkla, Kürt terörizmi de meşru olur. Tanınmış sınırları hiçe sayarak bağımsızlığı mı destekliyor? Aynı mantıkla, ABD, İsrail ve Erdoğan’ın işlerine karışmasından rahatsız olan Arap ülkeleri Kürt bağımsızlığını tanıyabilir ve haritayı kendi istedikleri gibi çizebilir. Türkiye’nin itirazlarının bir önemi kalmaz.
Filistin ve Kürt vakaları tam olarak aynı değil: Batı Şeria ve Gazze’de 5 milyon Filistinli yaşıyor, ama Türkiye’de en az bunun beş katı kadar Kürt var.
Erdoğan görevden ayrıldığında, arkasında temelleri zayıflayan, çöken bir ülke bırakacak. Onun yerine güçlü bir liderin gelmesi olası değil; bu nedenle Kürtler, Filistin örneğini benimsemeye kalkıştığında, Türkiye'nin bölünmesini önlemek oldukça zor olacak. Ankara karşı çıktığında, Kürtler sadece bir halk oylaması talep edecek — ve bu oylamanın sonucu, üniter bir Türkiye’nin Yugoslavya kadar modası geçmiş olduğunu gösterecek.
Not: Bu metin, Michael Rubin tarafından Washington Examiner adlı yayında İngilizce olarak yayımlanan “Turkey’s collapse and partition appears inevitable” başlıklı makalenin içerik ve anlam bütünlüğüne sadık kalınarak yapılmış Türkçe bir çeviri derlemesidir. Metin, orijinal yazarın görüşlerini yansıtmakta olup, bilgilendirme amacıyla Türkçeye aktarılmıştır. Herhangi bir yorum veya ekleme yapılmamıştır.