KENTLEŞME RAPORU:
Türkiye’de son dönemde art arda meydana gelen küçük ve orta büyüklükteki depremler, şehirlerin afetlere karşı dayanıklılığını yeniden gündeme taşıdı. Bağımsız düşünce kuruluşu Toplum Çalışmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Kentleşme Raporu (4 Şubat 2025)” adlı çalışma, ülkenin plansız kentleşme sürecini ve afet risk yönetimindeki eksikliklerini kapsamlı biçimde ele alıyor.
Plansız yapılaşma ve kısa vadeli politikalar sorunların kaynağı
Rapor, Türkiye’nin 1950’li yıllardan bu yana süregelen hızlı kentleşme sürecinde planlama vizyonunun yetersiz kaldığını ve bu durumun günümüzde ciddi yapısal sorunlara yol açtığını ortaya koyuyor. Marmara, Van ve Kahramanmaraş depremlerinden edinilen tecrübelerin değerlendirildiği çalışmada, kentsel planlamanın tarihsel olarak merkeziyetçi, kısa vadeli çıkarlara dayalı bir anlayıştan kurtulamadığı vurgulanıyor.
Araştırmada şu değerlendirmelere yer verildi:
“Bu durum, planlamanın uzun vadeli vizyon eksikliği, yerel dinamiklerin göz ardı edilmesi ve toplumsal katılımın sınırlı olması gibi temel sorunları da beraberinde getirmiştir. Son yıllarda yapılan kentsel dönüşüm projeleri, genellikle rant odaklı yaklaşımlar nedeniyle toplumsal ve çevresel sorunları daha da derinleştirmiştir. Son yıllarda yaşanan depremler, seller gibi felaketler ise bu anlayışın ne denli yetersiz olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Özellikle yaşanan depremler sonrasında gözlemlenen altyapı çökmeleri, koordine edilmemiş kurtarma çalışmaları ve dayanıksız yapılaşma, yerel dinamikleri yok sayan kapalı planlama uygulamalarının sonucudur. Bu felaket, şehir planlamasında dayanıklılık ve topluluk odaklı yaklaşımların hayati önemini bir kez daha vurgulamıştır.”
Uluslararası örnekler: Açık planlama anlayışı öne çıkıyor
Rapor, uluslararası deneyimlerin afetlere dayanıklı şehirler için “açık planlama” modelinin önemini gösterdiğini belirtiyor. Toplum katılımını, esnekliği ve dayanıklılığı merkeze alan bu modelin, Türk şehirleri için de sürdürülebilirlik açısından kritik bir adım olacağı ifade ediliyor.
“Planlama süreçlerinin halkın aktif katılımıyla şekillenmesi büyük önem taşımaktadır. Halkın şehre dair ihtiyaç ve önceliklerini belirleyebileceği platformlar oluşturulmalı ve bu süreçler karar alma mekanizmalarına entegre edilmelidir. Böylece yerel bilgi ve toplumsal ihtiyaçlar, kentsel gelişim projelerine dahil edilerek daha etkili ve kapsayıcı çözümler üretilebilir. Aynı zamanda, kentsel yapılar, hızlı değişen ekonomik, sosyal ve çevresel koşullara uyum sağlayacak şekilde esnek bir yapıda tasarlanmalıdır. Esneklik, farklı ihtiyaçlara cevap verebilmek için çeşitliliği ve yeniliği teşvik ederken; dayanıklılık bu yapıların uzun ömürlü olmasını ve toplumsal krizlere karşı direnç göstermesini sağlar.”
Rapor, Hollanda, Japonya, Danimarka ve Kolombiya gibi ülkelerdeki başarılı örneklerin Türkiye için ilham verici modeller sunduğunu belirtiyor. Bu ülkelerde uygulanan sürdürülebilir planlama yaklaşımlarının, şehirleri yalnızca fiziksel değil, sosyal ve kültürel anlamda da daha yaşanabilir hale getirdiğine dikkat çekiliyor.
Yasal çerçevenin yenilenmesi gerekiyor
Raporun öne çıkan bir diğer bölümü, mevcut yasal düzenlemelerin günün ihtiyaçlarına yanıt vermekte yetersiz kaldığına işaret ediyor. Türkiye’de imar planları, kentsel dönüşüm yasaları ve belediyelere verilen yetkilerle kentleşme süreci yönetilmeye çalışılsa da, bu düzenlemelerin sürdürülebilirlik ve toplumsal katılım ilkelerini tam olarak karşılamadığı vurgulanıyor.
“Şehirlerin geleceğini şekillendiren politikaların, yerel halkın ihtiyaçlarını ve önceliklerini göz önünde bulunduran, şeffaf ve katılımcı bir anlayışla oluşturulması gerekiyor.”
Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün raporu, Türkiye’nin depreme dayanıklı ve sürdürülebilir kentleşme hedefi için mevcut planlama anlayışının köklü biçimde yenilenmesi gerektiği uyarısıyla son buluyor.